LOGO

COVİD-19 ETKİSİ ALTINDA YENİ DÜZENLEMELERLE KARŞILIKSIZ ÇEK KEŞİDE ETME SUÇU

İbraz edilen çek ile ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılması, yani çekin karşılığının bulunmaması durumunda bir yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı ve yaptırım uygulanacak ise nasıl bir yaptırım uygulanacağı sorunu uzun süredir güncel tartışma konularının başında gelmektedir. 1985 yılından bu yana bu husus ile ilgili olarak pek çok farklı düzenlemeye gidilmiş, müstakil kanunlar hazırlanmış veya bu kanunlarda zaman içinde birtakım değişiklikler yapılmıştır. Hürriyeti bağlayıcı ceza olarak başlayan bu yaptırım süreci, 2012 yılında Çek Kanunu’nda yapılan değişiklikle çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı şeklindeki idari nitelikteki yaptırımla sona ermiştir.

Son dönemde ülkemiz ve dünya ekonomisinde meydana gelen dalgalanmalar nedeniyle pek çok ticari işletme; konkordato, finansal yeniden yapılandırma gibi yollara başvurarak varlıklarını sürdürme çabası içine girmiştir. Ticari faaliyetlerinde yaşanan aksaklıkların, bankalar nezdinde nakit kaynağı bulunmaması ile sonuçlanması, şirketlerin çek düzenleme yetkisini haiz yetkililerinin “karşılıksız çek keşide etmek suçundan” öncelikle adli para cezası ile cezalandırılmalarına, daha sonra bu cezaların ödenememesi nedeniyle hapis cezası ile karşı karşıya kalmaları sonucuna yol açmıştır. Mağdurlarının yeni bir yasal düzenleme beklediği bu husus, dönemsel olarak TBMM gündemine getirilmiş, DSÖ tarafından küresel salgın ilan edilen Covid-19 (koronavirüs) nedeniyle hızlandırılarak 14/12/2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu’nda değişiklik yapılmasına karar verilmiştir. Bu değişikliği de içeren “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, TBMM Genel Kurulu’nda 25.03.2020 tarihinde kabul edilmiş ve 26.03.2020 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

5941 sayılı Kanunun 5. maddesinde; kanuni ibraz süresi içerisinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında adli para cezası ile çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı uygulanmasına hükmedileceği ifade edilmektedir. Getirilen yeni düzenlemeye göre ise;

24/03/2020 tarihine kadar karşılıksız çek düzenleme suçunu işlemiş ve bu suç nedeniyle mahkum edilerek cezasının infazına başlanmış olan kişilerin cezalarının infazı, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla durdurulacaktır. Geçici 5. maddede, bu düzenlemeden yalnızca “hükümlülerin” yararlanabileceği ifade edildiği için yargılaması devam edenler hakkında ilgili madde hükmünün uygulanabilir olup olmadığı konusundaki boşluk, doktrinde de görüş ayrılıklarına yol açmıştır. Kanunu lafzi olarak yorumlayan bir görüş, kanun metninin açıkça “mahkum” olanları işaret ederek mahkumlara ilişkin bir infaz rejiminin getirildiğini, bu nedenle suçu, 24/03/2020 tarihinden önce işlemiş de olsa hakkında bu tarihe kadar mahkumiyet kararı verilmemiş kişilerin bu kapsama dâhil edilemeyeceğini savunmaktadır.

Bir diğer görüş ise, yargılaması devam eden işlere ilişkin olarak, genel hükümlere atıf yapan ve Türk Ceza Kanunu maddelerinin uygulanmasını saklı tutan Çek Kanunu ve“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmünü haiz TCK m.7/2 dolayısıyla, suç tarihinin 24.03.2020 tarihinden önce olması şartıyla, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra verilecek cezalarda da bu hükmün uygulanması gerektiğini ifade etmektedir.

Getirilen bu yeni düzenleme dolayısıyla, yalnızca ilgili suç nedeniyle cezaevinde bulunan mahkûmlar 26.03.2020 tarihi itibariyle herhangi bir ödeme yapmaksızın yahut ödeme taahhüdü vermeksizin tahliye edilmiş ise de mahkûmiyet hükmünün tüm sonuçları ile ortadan kaldırılabilmesi için başkaca birtakım koşulların yerine getirilmesi yasal zorunluluk olarak düzenlenmiştir.

Düzenlemeye göre mahkûmiyet hükmünün tüm sonuçlarıyla ortadan kalkabilmesi için öngörülen koşullar nelerdir?

Hükümlünün, tahliye tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının %10’unu (onda birini) alacaklıya ödemesi, kalan %90’lık kısmını ise, üç aylık sürenin bitimi tarihinden itibaren ikişer ay arayla on beş eşit taksitle ödemesi gerekmektedir. Bu koşulların yerine getirilmesi halinde hükmü veren Mahkeme, ceza mahkûmiyetinin tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verecektir. Kanunun lafzına göre bu üç aylık sürenin başlatılması için “tahliye tarihi” esas alınmış ise de bu ibarenin geniş yorumlanmak suretiyle “hükmün kesinleşme tarihi” olarak uygulanabileceğinin düşünülmesi görüş ayrılıklarına yol açmakla birlikte uygulamada bu husus ile ilgili birtakım sorunlarla karşılaşılması beklenmektedir.

Hükümlünün alacaklıya ödenmesi gereken ilk taksiti ödememesi/ödeyememesi haline yönelik bir yaptırım öngörülmüş müdür?

Hükümlü, taksitlerden birisini süresi içerisinde “ilk defa” ödemediği takdirde; ödemediği bu taksit, sürenin sonuna bir taksit olarak eklenecektir. Bu husus, vadesi gelen taksitin ödenmemesi veya ödenememesi halinde bir defaya mahsus olmak üzere getirilen bir istisnadır. Hükümlü, bu istisnai durum haricinde geriye kalan taksitlerden birini daha ödemediği takdirde, alacaklının şikâyeti üzerine mahkemece hükmün infazının devamına karar verilecektir.

Hükümlünün “alacaklıya” ödeme yapmaması haline yönelik bir yaptırım öngörülmüş müdür?

Hükümlü, tahliyesinden itibaren en geç üç ay içinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının %10’unu (onda birini) alacaklıya ödemezse alacaklının şikâyeti ile hükmü veren Mahkemece hükmün infazının devamına karar verileceği gibi, hükümlü tarafından tahliye tarihinden itibaren en geç üç ay içinde ödenmesi gereken %10’luk kısım ödenmesine rağmen; karşılıksız kalan kısım için oluşturulan taksitlerin birden çok kez ödenmemesi durumunda yine alacaklının şikâyeti ile hükmü veren mahkemece infazın devamına karar verilecektir.

Kanun hükmünde açıkça belirtildiği üzere, hükümlü/borçlu hakkında infazın devamına karar verilmesi, “alacaklının şikâyetine” bağlıdır. Mahkemece re’sen infazın devamına karar verilebilmesi mümkün kılınmamıştır. Öte yandan yine Kanun’da açıkça ifade edildiği gibi, hükümlü/borçlu hakkındaki hükmün infazının durdurulması halinde ceza zamanaşımı işlemeyecektir.

Getirilen yeni düzenleme uyarınca verilecek kararlarda yetkili ve görevli mahkeme, mahkûmiyet hükmünü veren İcra Ceza Mahkemesi olacaktır. Hükmü veren İcra Ceza Mahkemesi, infazı durdurulan hükümlü/borçlu hakkında CMK m.109/3-a uyarınca “yurtdışına çıkış yasağı” şeklinde adli kontrol tedbirine hükmedebilmek ile de yetkili kılınmış olup Mahkemece verilecek tüm kararlara karşı itiraz kanun yolu açıktır. Bu itiraz, İİK m.353/1’de düzenlenen usule göre incelenecektir.

Getirilen yeni düzenleme öncesi genel duruma bakıldığında, çek bedelinin karşılıksız kalan kısmı kadar adli para cezası verilmesi halinde, çek hamiline ödenmesi gereken miktarın faiz ile birlikte çok daha yüksek rakamlara ulaşması nedeniyle hapis cezası ile karşı karşıya kalınmaması adına uygulamada çek ile ilgili icra takibinin yapıldığı icra dosyasına ödeme yapmak yerine hükümlü/borçlular tarafından çoğu kez taksitlendirme imkânı sunulan adli para cezasını ödeme yolunun seçildiği görülmektedir. Kabul edilen bu geçici madde ile 24/03/2020 tarihine kadar işlenen söz konusu suçtan mahkûm olanların, hapis tazyikine maruz kalmaması adına çek bedelini taksitler halinde alacaklıya ödemesi düzenlemesi getirilmiştir. Kanaatimizce, ilgili düzenleme infazın durdurularak miktarın taksitlenmesi yönünden hükümlü/borçlu; söz konusu bedelin alacaklıya ödenmesi yönünden ise alacaklı yararınadır. Ancak uzun süredir gerek alacaklılar gerekse borçlular tarafından beklenen bu düzenlemenin, Covid-19 sebebi ile hızlıca getirilen bir değişiklik olmasının birçok uygulama problemini beraberinde getirecek olması ve borçluların, salgının hukuki ve ticari etkilerinin yoğun olarak hissedildiği bu süreçte tahliye tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının %10’unu ödeyebilmelerinin gerçekçi görünmemesi sebebiyle düzenlemenin uygulanabilirliği ve etkileri süreç içerisinde görülecektir. Ortaya çıkacak sorunların çözüme kavuşturulması ve boşlukların kapatılması açısından hukukçulara ciddi bir iş düşeceği aşikardır.